BANYO KÜLTÜRÜ
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Amaç asla, sadece temizlenmek olamaz diye düşünüyorum. Eğer öyle olsaydı her şey çok basit olurdu. Su, sabun ve suların akıp gideceği bir delik yeterli gelirdi.
Oysa banyo yapmak, kokusuyla, mekanıyla, ışığıyla bir arınma ve ruhani bir ritüel olmalı.
Hep ormana bakan, tamamen camla kaplı kocaman bir mekanın ortasına yerleştirilmiş bir küvet hayal ederim. Her tarafta mumların yandığı, tütsülerin hoş kokular saldığı, iyi bir caz parçanın çaldığı, köpükler içinde bir küvet.
Böyle bir fotoğraf Duravit’ in tanıtım kataloğunda var.
Bu evi tasarlarken banyonun nerede olması gerektiğini biliyordum. Evin önünde 2 kat boyunca yükselen bir cumba bölümü var. Tüm tanıdıklarım oranın salon bölümü olacağını düşünüyordu. Ama ben alt kattaki bölümü rahatça uzanıp kitap okuyabileceğim bir mekan, üst kattakini de banyo olarak planladım.
Bir cumbanın içine yerleşmiş, üç tarafı cam olan bir alan.
Sorun küvetin nasıl olacağıydı. Kare, dikdörtgen, oval…….. İlk önce Çukurcumayı dolaştım. Eski bir köşkten çıkarılmış, oyma mermer bir havuz buldum. Dışarıdan, ev inşaat aşamasındayken vinçle çekilip yerleştirilmesi gerekiyordu. Ne yazık ki zamanlama olarak bunu kaçırdım. Doğal taş bir küvet düşündüm. Ama bunu yontacak usta bulmak sorun oldu.
İstediğim malzemeyi seçemiyordum, çünkü su sızdırmazlık, ustalık, kalıp sorunu gibi problemler önüme gelmeye başlamıştı. Sonunda pes ettim. Hazır satılanlara bakmaya başladım.
Bu noktada Stark tasarımı veya Artema arasında kaldım. Dizayn olarak ikisi de aşağı yukarı aynıydı, aralarında çok küçük farklar vardı. Tercihimi Artema‘ dan yana kullandım. Fiyat olarak biraz daha hesaplıydı.
Önüme bir başka sorun çıktı bu kez de. Küvetlere armatür bağlamak için bir duvar önünde olması gerekiyordu, bense küveti tam ortada istiyordum. Çeşitli araştırmalar sonunda alacağım armatürü fabrikasına yollayarak ayak yaptırabileceğimi keşfettim.
Yıllarca film sektöründe çalıştım. Dekoru tasarlarsınız ve yaptırırsınız.
Sevgilim hep her şeyi hala dekor olarak tasarladığımı söyler. İşlev tarafını atladığımı belirterek benimle dalga geçer. Belki de haklıdır. Biz dekoru hazırlarız, filmi çekeriz sonra da söker atarız. Dayanması, pratik olup olmaması çok umurumuzda olmaz.
Ama ne yazık ki ben düşünürken, tasarlarken özgür olmayı seviyorum. Üretim faslını düşünmek istemiyorum.
Yıllarca beraber çalıştığımız Ardahan adında bir prodüksiyon amirim vardı, kulakları çınlasın.
” Sultan sen iste yeter ki ben yaratırım” derdi.
Belki de hayata karşı bile hala bunun şımarıklığını taşıyorum.
Kim bilir?