GÖKÇEADA

Uzun zamandır merak ettiğim, şimdiye kadar hiç gitmediğim bir yer vardı.

GÖKÇEADA…………

İnternette yer alan satılık rum evi ilanlarını ilgiyle takip ediyordum.

Geçenlerde muhteşem güzel gözüken satılık bir ev ilanı ile karşılaşınca, Gökçeadayı ziyaret etme vaktinin geldiğine karar verdim ve yola çıktık.

İstanbul’ dan Gökçeada’ ya gitmek için Kabatepe’ ye varmanız gerekiyor. Adaya kalkacak feribot buradan hareket ediyor. Burada feribotu beklerken oturabileceğiniz tek bir kahvehane var. Ruhunuzun kararmamasını istiyorsanız lütfen çay falan içmeyi denemeyin derim. Hatta içeriye bir bakış bile atmayın.
Biz son feribottan hemen önce, geç bir saatte buraya ulaştığımız için ne yazık ki bu hatayı yaptık.

Feribotun Kabatepe Limanından ayrılmasından Gökçeada‘ya vardığınız o ana kadar, tipik Ege adalarından birine gideceğinizi düşündüğünüz o anda, ıssız ve ağaçsız görünümü ile karşılıyor sizi Kuzu Limanı.
Eski adı İmroz olan adanın adı da ” Çorak Topraklarda Bereket Tanrısı” anlamına geliyormuş
Feribottan indikten yaklaşık 7 km sonra adanın merkezine varıyorsunuz. Adanın merkezi ve adada bulunan Rum Köyleri, geçmiş yıllarda korsanların saldırıları nedeniyle daha iç bölgelerde konumlandırılmış.

Biz adaya gece geç bir saatte vardığımız için bu olumsuz görüntüden kurtulma şansına sahip olduk.

Booking.com üzerinden yer ayırttığımız Kale Palas oteli adanın merkezinde.

  

İşleten aile de otelde yaşadığı için oldukça düzgün. Ayrıca köpek de kabul ediyorlar.

Ertesi sabah erkenden kalkıp adayı dolaşmaya başlamadan evvel kahvaltı edecek bir yer arıyoruz.

Ve kahvaltı için herkesin önerdiği Meydani Pastanesine EFİBADEM yemek için gidiyoruz.

(Gökçeada’nın Meydani Pastanesi bu ünlü kurabiyenin yaratıcısı. Adalı Madam Efi’den aldıkları tarifi geliştirerek yarattıkları efibadem, aynı zamanda adanın en iyi marka çalışmalarından biri.

‘Efibadem herhangi bir yerde bulabileceğiniz sıradan bir ürün değil. Onu değerli kılan sadece içindeki malzemelerin kaliteli olması da değil. Malzeme temininden, satış aşamasına kadar imalatın her aşamasını titizlikle yerine getiren ustaların hünerli ellerinin sihirli dokunuşu da değil. Efibadem’in farklı bir ürün olmasının asıl nedeni geçmiş hayatların içinden hiç bozulmadan çıkarılan çok değerli bir eşya gibi hayatımızda yeniden var olmasıdır. Bizler Efibadem’in sadece bir kurabiye değil, Gökçeada ile sizler arasında bir bağ olduğunun bilincindeyiz. )Diyor Meydani Pastanesi.

İnternet üzerinden bu şekilde reklam yapmalarına rağmen, ben ne sunuş açısından ne de tat olarak çok memnun kalmadım doğrusu. Kim bilir belki de yazları çok daha güzel yapıyorlardır.

Gökçeada’nın köylerinden Zeytinlinin, ada merkezine 4 km uzaklıkta mükemmel şekilde korunmuş ve özellikle dibek kahvesi ya da sütlü tatlı sevenler için olduğu , Tepeköy’ün, eşsiz manzarasıyla tamamı Rum nüfusun yaşadığı tek köy olduğu, ortasındaki Rum kahvehanelerine ve adanın taverna kültürünü yaşatan en önemli ismi Barba Yorgo’ ya mutlaka uğramamız gerektiğini, Kaleköy de, bölgedeki koyları görecek şekilde iyi konumlandırılmış, korsan saldırılarına karşı Cenevizlilerin inşa ettiği bir kalenin kalıntıları olduğu, Dereköy de ise mübadele yıllarında adayı terk eden Rumların evlerinin kalıntılarını göreceğimiz bilgilerini edinerek  adayı gezmek üzere yola çıktık.

Sonuç biraz hayal kırıklığı  oldu, neredeyse her yer kapalıydı. Sanırım burada hayat yaz aylarında hareketleniyor. Barba Yorgo bile kapalıydı.

Bu adada ki Rum köylerinde sokak tabelaları bile Rumca.

      

Ada adeta küçük Yunanistan. Kendinizi Yunan adalarından birinde hissediyorsunuz. Dar ve taş döşeli sokaklar harika.

    

Köylerdeki evlerin çoğu pansiyon olarak çalışıyormuş. Aşağıdaki resim şu an kapalı olan pansiyonlardan biri

Dereköy’deki satılık olan evi buluyoruz. Burası neredeyse tamamen terk edilmiş bir köy.

Bu bina zamanında otel olarak kullanılıyormuş. Alt tarafı ise cafe imiş. Şu anda satış fiyatı 85.000.-

Muhteşem bir bina. Keşke köyde biraz da olsa yerleşim olsaydı. O zaman burayı satın almakta hiç tereddüt etmezdim.Ama köyde insandan çok hayvanlar var.

  

Zamanında bir çamaşırhane bile varmış anladığım kadarıyla. Terkedilmiş bir köyde bir pencere oyuğuna yerleştirilmiş eski bir televizyon oldukça ilginçti.

    

Ağacın tüm kökleri neredeyse dışarı çıkmış durumda

Bu köy 15-20 arkadaşın birlikte satın alıp yerleşebileceği bir yer.
Dolaşırken insanın içini bir hüzün kaplıyor. Zamanında Rumlar yaşarken nasıl cıvıl cıvıl olacağını hayal ediyorsunuz.

Kaleköy’e Mustafanın Kayfesine doğru yola çıkıyoruz.

Doğma büyüme Kaleköylü olan Mustafa’nın, 2009 yılında hazineden kiraladığı eski bir harabeyi çekip çevirerek adalılara ve turizme kazandırmış genç bir girişimci olduğunu öğreniyoruz

    

  

Kahvenin yan tarafındaki kilisenin mimarisini çok beğendim.Bir arka sokakta bir sabun atölyesi olduğunu öğreniyoruz.

   

Burası İMROZA SABUN ATÖLYESİ. Bahçe kapısında bu iki köpek karşılıyor bizi

    

    

Gökçeada doğasına büyülenmiş, adaya yerleşmiş İstanbullu bir çift olan Şule ve Aziz Bengi aynı zamanda bu atölyenin arka bahçesinde restore ettikleri bir evde yaşıyorlar.
GÖKÇEADA’DA ÜRETİLEN İLK ve TEK SABUN MARKASI İMROZA, sabunları hakkında merak edilenleri şöyle anlatıyorlar:
İmroza Sabunları’nın özü Gökçeada’nın saf, organik zeytinyağları ve yağmur sulardır. Yaklaşık %70 oranında kullandığımız saf zeytinyağı’na ilave olarak %100 bitkisel ve doğal yağlar kullanıyoruz. Sabunlarımızda hiçbir sentetik madde kullanmıyoruz. Tümüyle el yapım olarak ürettiğimiz sabunlarımız; birbirinden güzel kokularıyla aromaterapi etkilerinin yanı sıra, her çeşit cilt ve saç tipi için besleyici, onarıcı etkiler taşır. Şu an için 24 adet zeytinyağlı sabun çeşidi mevcut. Keçi sütü, gelincik, cam, lavanta, papatya, kekik, çeşitlerden bazıları…

  

Sadece sabunlarından değil, birbirinden hoş şekilde ürettikleri kolonyalarından da alıyoruz.

Ama ada hakkında umduklarını bulamadıklarını öğrenmek beni şaşırtıyor ve çok üzüyor.

Vedalaşıp ayrılıyoruz.

Bugünlük bu kadar yeter. Yorulduğumuz ve acıktığımız için adanın merkezine ve otelimize dönüyoruz.

Akşam yemeği için DOKSAN BİSTRO’ yu keşfediyoruz.

Ev yapımı hamburger, salata ve makarna çeşitleri ile adanın tek bistrosu olan yer 2015 yılında açılmış. Ada merkezinin en sempatik sokaklarından birinde, hemen meydana yakın bir konumda…

kış aylarında da açık olması nedeniyle, adeta öğrencilerin uğrak yeri olan mekanlardan biri. gece geç saatte bistroya doluşan gençlerden, gökçeada’ da  bir meslek yüksek okulu olduğunu ve işletme, turizm ve otel işletmeciliği, halkla ilişkiler ve reklamcılık gibi braşlarda eğitim verildiğini öğreniyoruz. geç saatlere kadar hep birlikte oturup, ülke ve gençlik sorunlarından söz ediyoruz.

Ertesi sabah kahvaltı için, farklı bir mekan arıyoruz ve BALBADEM CAFE’ ye geliyoruz.

İşte İstanbullu işletmecilerin farkı. Son derece güzel dekore edilmiş olan kafe, eski bir yapı ile modern dekorasyonu buluşturmuş.
Her şey son derece lezzetli, özellikle Ada Rüyası harika.

Diğer köyleri dolaşmak üzere, tekrar arabaya biniyoruz. Ne yazık ki gittiğimiz hemen hemen her yer kapalı.

    
    
    
Gökçeada kış aylarında bile çok güzel. İnsanı dingin kılıyor.

Buraya mutlaka yazın da gelmeliyiz.

Hatta bu yaz karavanımızın yapımı bittiğinde, belki de ilk olarak buraya geliriz….

E-bültene Abone Ol Merak etmeyin. Spam yapmayacağız.

Yazar

Gönül Gökalp

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Hızlı yorum için giriş yapın.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Başka Yazı Yok

Kayıt Ol

VEYA

Zaten üye misiniz? Giriş Yap

Giriş Yap

VEYA

Henüz üyeliğiniz yok mu? Kayıt Ol

close

Bültene Kayıt Ol

About Us

Lorem Ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry. Lorem Ipsum has been the industry’s standard dummy text ever since the 1500s, when an unknown printer took a galley of type and scrambled it to make a type specimen book.

It has survived not only five centuries, but also the leap into electronic typesetting, remaining essentially unchanged.