KUŞADASI-DOĞANBEYLİ-CAFERLİ KÖYÜ
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Dün gece Kuşadası’ na geldik.
Sevgilim yolda hastalandı.
Kendimizi Akman Otele zor attık. Eczaneden aldığımız ilaçlar ve bitki çayları sayesinde sabah kendini biraz toparladı.
Madem toparlandık o halde gezmeye devam etmek lazım değil mi?
Akman Otele 71.- ödeyip yola çıktık. Neden 70.- değil de 71.- neden bu küsurat bilmiyorum açıkçası. Her zaman sorarım ama bu sefer sormadım işte.
Uzun zamandır adını duyduğum Doğanbeyli Köyünü görmeye gidiyoruz.
Doğanbeyli Köyü diye adlandırılan yere geldiğimizde şaşırdım. Hiç benim adını ve methini duyduğum yere benzemiyordu açıkçası. Sokaktaki çocuklara sorunca gerçek anlaşıldı.
Eski ve yeni Doğanbeyli köyleri varmış.
Bozulmayan tarih Eski Doğanbey Köyü M.Ö. 7.yy’dan günümüze uzanan bir geçmişe sahiptir. Yakın çevresinde; eski gümrük binalarının olduğu Karina, antik yerleşim Tebai ve Lade Adası bulunmaktadır.
Mykale (Samsun) Dağları’nın güney yamacına dayalı, milli parkın delta alanına yukarıdan bakan ve 1924’e kadar Rumların yaşadığı bir köydür. Bugün Aydın ilinin Söke ilçesine bağlı tarihi Priene kenti ile Güllübahçe yolunun ilerisinde Tuzburgaz ve Atburgaz köylerinin hemen ardında yer alan bölgedeki son yerleşim yeridir.
Köyün ismi Domatia, Nmotia veya Yeni Nmotia’dan gelir. Eskiden evler büyük bir ormanın içerisinde birbirinden ayrı, herbiri büyük avlulara sahip oda şeklinde inşaa edilirmiş ve bu odalara Rumca da Domatia denmiştir. Yerleşim biraz daha gelişip köy meydana geldiğinde bu isim aynı zamanda köyün ismi olmuştur. Bu evler Mykale (Samsun) Dağları’nın yamacına yaslanmış şekildedir.
Rum mimarisinin karakteristik özelliklerini taşıyan usta taş işçiliğinin ilk bakışta göze çarptığı, sivil mimari dediğimiz Doğanbey evleri, dükkanları, şapel dediğimiz yapı ve hastanesi ile Arnavut kaldırımı şeklinde döşenmiş dar taş sokakları gibi Türk mimarisinin güzel örneklerini köy bir arada sergiler. Sadece mimarisi değil 1996’daki yangından sonra her nekadar yeşilini kaybetmiş olsa da sırtını dayadığı dağın yamacında bugün Şorlak denen şelalesi, içinden akan Rum halkının Çeşme dediği eskiden içme suyunu da sağladıkları nehri de görülmeye değerdir. Köy yavaş yavaş yeşiline kavuşsa da şelaleden sadece yağış mevsiminde su akmaktadır.
Domatialılar, Samos’tan (Sisam), Sakız Adası’ndan, Oniki Ada’dan ve Kıbrıs’tan gelmişlerdi.
Genelde Rum Halkı’nın geçimi hayvancılık olmakla beraber bağcılık ve zeytincilik de yapılırdı. Tarlalarda çalışmak için de Samos’tan teknelerle köye işçi gelirdi. 1800’lü yıllarda padişah fermanıyla adalardan bölgeye getirilip yerleştirilen Rumlar; 1924 yılından itibaren gerçekleştirilen mübade ile kendi vatanlarına giderken, onların yerine Balkan Ülkeleri’nden Türkler getirilip yerleştirilmiş, yokluklar içinde gerçekleştirilen bu zorunlu göç kendi başına bir dram ve bu olaylara ev sahipliği yapan eski adıyla Domatia yeni adıyla Doğanbey ise sessiz tanıktır.
Buradaki evlerini terk ederek yeni yerlerine göç edenlerin anlaşılabilir duygusal nedenlerle ayrıldıkları evlerini tahrip etmeleri, yeni gelenlerin yerleştirilmesi uzayınca sahipsiz kalan evlerin ve diğer yapıların kendi kaderine bırakılmış olması ve bu bölgenin, yerleştirilen göçmenlerin yaşamına uygun olmayışı, (gelişmeye müsait olmaması, sokaklarının dar ve dik oluşu aşırı rüzgar alması ve tarım arazilerine uzak oluşu) gibi nedenlerle 1985 yılında köy tamamen boşaltılmış ve Yeni Doğanbey adıyla köyün hemen aşağısında yol kenarında yeni bir yerleşim yeri kurulmuştur. Bu tarihten itibaren köyün kaderi yine değişmiştir.
Köyde 1890’larda hastane amaçlı yapılan ve daha sonra ilkokul, karakol gibi işlevleri yüklenen ve geçen yüz yıl içinde yıpranan binanın Dilek Yarımadası – Büyük Menderes Deltası Milli Parkı Ziyaretçi-Tanıtım Merkezi olarak restore edilmesiyle, yurt içinden ve yurt dışından gelip bu köyü ve buraya ait kültürel zenginlikleri ile doğal güzellikleri korumayı ve yaşatmayı amaçlayan kişilerce bazı yapıların restore edilmesi sonucunda köy tekrar yaşanan bir yer olmuştur.
Bu yazı neden eski ve yeni Doğanbeyli Köyü olduğunu açıklıyor bence.
Bu hiç bir estetik duygusu taşımayan köyden ayrılıp, eski Doğanbey’ in yolunu tutuyoruz.
Eski Doğanbeyli köyü gerçekten çok güzeldi. Hala biraz hayalet köy gibi ama umarım zamanla buradaki evler satılıp, onarılıp içinde yaşanır hale getirilir.
Bizlerin neden güzel mekanlar oluşturamadığımızın nedenleri üzerinde sohbet ederek Kuşadası’ na geri dönüyoruz.
Önder Camping’in önünden geçiyoruz. 35 yıl önce bu kampingde kalırken buraları bomboştu. Şimdi şehrin ortasında kalmış.
O sırada çalan telefonda bir arkadaşım, hazır Kuşadası yakınlarındayken, Caferli Köyünü de görmemi istiyor. Tamam deyip yönümüzü oraya çeviriyoruz.
Nazlı Deniz Kuruoğlu evi
Eski Türkiye güzellerinden Nazlı Deniz Kuruoğlu bu köye yerleşmiş. Burada bir çiftlik işletiyor.
Nedense ben bu köyü çok beğenmedim. Çabucak ayrılıyoruz