Sıkıcı Bir İş Nasıl Keyfe Dönüştürülür
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Geçen gün yapmamız gereken sıkıcı bir işimiz vardı. Arabayı 30.000 km. bakımına götürmek.
Bu işi daha fazla erteleyemeyeceğimize göre, elimizde iki alternatif vardı. Ya sevgilim götürüp bırakacak ve akşam gidip alacaktı. Bu durumda ben evde kalacaktım ve bütün günümüz bölünecekti.
Ya da bu olayı özel bir gün haline çevirecektik.
Tercihimiz ikinciden yana oldu.
İşte sıkıcı bir iş yapmanın, nasıl keyfe dönüştüğünün hikayesi:
Saat 07:30
Sevgilim, köpeğimizi tuvalet ve koşma ihtiyaçları için, evimizin yakınlarında bulunan ormana götürdü. Ben de o arada evi toparladım. Onlar geziden dönünce, köpeğimizi yıkadık ve giydirdik. Yani tasmasını ve fularını taktık. Bizde giyinip saat 09.00 da hep birlikte evden çıktık.
Saat 09:30
Arabayı servise bıraktık. Köpekle birlikte bir taksiye binemeyeceğimiz için, servisten bir şoför bizi Kadıköy’ e bıraktı.
Saat 10:00
Harika bir hava var ve biz Kadıköy İskelesindeyiz.
İnsanlar işe gidiyorlar. Her tarafta inanılmaz bir hareketlilik var. Güneşli bir günde sokakta olmanın keyfini çıkarıyoruz. Denize karşı bir banka oturduk. Bishop, gemi düdüklerinden biraz ürktü önce. Çok tatlı bir görünüşü olduğundan, önümüzden geçenler Ona bayılıyor.
Hemen ilerideki simitçiden taze simitler alıyoruz. Simitçi 1.- karşılığı, içlerine krem peynir sürüyor. Arkadaki büfeden aldığımız çaylar ise, bu keyfi tamamlamaya yetiyor. Ben peynir için istenilen parayı fazla buldum ama, çok da söylenmedim.
Ortamı bozmanın alemi yok açıkçası.
Saat 11:00
Yerimizden kalkıp, Moda’ ya doğru yürümeye başlıyoruz. Buraları inanılmaz değişmiş. Uzun zamandır, Moda sahillerine gelmemiştim. İşim olduğunda, genellikle de arabalı olduğum için, park yeri bulma sorunu , bu güzellikleri görmemi engelliyordu.
Okuyacak gazete, dergi gibi bir şeyler ve su almak için bizimkileri bankta yayılırken bırakıp, Moda sokaklarına daldım.
Döndüğümde bizimkileri, Bishop’u sevmek için etraflarına toplanmış kadın ve çocuk ordusu ile buldum.
Laf aramızda-erkekler bebekler ve hayvanlar ile sokakta yalnız bırakılmamalıdır- çok çekici oluyorlar.
Saat 13:00:
Kadıköy sokaklarında dolaşmak üzere, parktan ve sahilden ayrıldık.
Kadıköy Halk Eğitim Merkezine girip, aylık program sorduk. Yokmuş. Tek tek oyunların duyurularını basıyorlarmış, nedense! Bahçesine, yukarıda gördüğünüz masklardan yerleştirmişler.Enteresan duruyordu.
Kadıköy’ den Altıyol’a inen, tramvay hattının yanındaki taşları boyamışlar. Ben çok beğendim.
Yol kenarındaki bu banklar da çok şık gözüküyor. Ama uzun süre oturunca, insanın poposu üşüyor doğrusu.
Kadıköy sinemasında “Kelebeğin rüyası” oynuyordu.Yanımızda köpeğimiz olduğu için giremedik.
Bu filmi görmek istiyoruz, neyse başka bir gün inşallah.
Saat 14:30:
Karnımız acıktı. Edirne Kırkpınar Lokantasından harika kokular geliyor.
Meydan AVM’de ki Bu Yaka’nın içinde de yerleri var. Daha önce orada yemiştik. Çok lezzetli olduğunu biliyoruz.
Sevgilim harika Edirne ciğeri yedi. Ben de Karalahana sarması. Dışarıda, genellikle evde yapmakla uğraşmadığım yemekleri yemeği tercih ediyorum.
Galiba tembellikten olacak, sarma yemeği çok sevmeme rağmen, yapmaktan sıkılıyorum. Çok lezzetliydi.
Saat 15:30:
Tekrar sokaklardayız.Biraz da şans oyunları zamanı.
Süper Loto ve 10 numara oynuyorum. Sevgilim de Milli Piyango bileti alıyor.
Bir han da, asker ve outdoor malzemeleri satan bir dükkandayız. Köpeğimizin boynuna asmak için künye yazdırıyoruz. Adı ve telefon numaramızın bulunduğu bu künyeyi boynuna taktığımızda içimiz rahatlıyor.
Sürekli bir şekilde ve kararlılıkla sigarayı bırakmaya çalışıyoruz. Şimdilik bırakmayı başaramamışsak da, en azından daha az içmenin yollarını arıyoruz. Sarma sigara içmek de bu işin bir parçası. Bu yüzden tütün alıyoruz. İçimi hoş ve yumuşak kilosu 60 ₺. Şimdilik 250 gr. yeter.
Artık kitapçı zamanı. Burası Akmar pasajı. Almak istediğim dünya kadar kitap var. İlk olarak Ece Temelkuran’ın “Düğümlere üfleyen kadınlar” ı ile başlıyorum, kitap seçme işime. Sırada Alkım Kitabevi var. Oradan da “Game of Thrones ” serisinin” Kralların Çarpışması ve Kargaların Ziyafeti kitapları alındı.
Yol kenarındaki bu yeşil başlı ördeğe, biz de, Bishop’ da bayıldı. Belki de hayatında ilk defa karşılaşıyordu bir ördekle.(Biz onu bir barınaktan aldığımız için, geçmişini çok bilmiyoruz)
Saat 17:00:
Kahve molası zamanı. Espresso ve filtre kahve içerken, sigaralarımızı keyifle yakıyoruz.
Saat 17:30:
Servisten telefon geldi. Arabamız hazırmış. Bizi Kadıköy’e bırakan arkadaş gelip alacakmış ama, biraz işi varmış.
Bunun üzerine o yöne doğru yürümeye karar veriyoruz.
İşte Haydarpaşa Garı.
Bu görüntü, içimi hep bir yerlere gitme isteği ile doldurur. Yataklı trenlere ise bayılırım.
Bu arada iyi ki elimizdekileri – gün içinde edindiklerimizi, evden çıkarken hiçbiri yoktu- taşımak için bir sırt çantası almışız.
Otoban kenarında gördüğümüz mor çiçekler harikaydı. Biberiye’ye benzettik ama, tam da emin olamadık. Dayanamayıp biraz topladım.
Arabamızın işlemleri bitmiş. Ödememizi yapıp, pırıl pırıl bakımlı arabamızı teslim aldık.
( Bu arada 1.000.- tuttu. Arabayı satıp taksi kullanmak daha mı mantıklı diye, düşünmüyor değilim açıkçası)
Saat 19:30:
Eve dönüp,duş alıp giyindik ve İstiklal Caddesi’ne geldik. Old City Comedy Club‘ da Alpay Erdem var bu akşam.
Saat 02:00:Artık eve dönüyoruz. Dolu dolu harika bir gün geçirdik.
Gerçi yürümekten bacaklarımız şimdiden ağrımaya başladı ama, asıl acısı yarın çıkacak biliyorum.
Böylelikle arabanın servise götürülme işi de aradan çıkmış oldu.
Biz arabayı servise götürdüğümüz günü değil, harika geçen bir günü hatırlayacağız hep………….
İyi geceler, ya da iyi sabahlar………..