FİNİKE
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Kaş’a doğru yola devam etmek yerine, geceyi Finike’ de geçirmeye karar verdik. Finike yolundan her yıl geçmeme rağmen, hiç içine girmemiştim son zamanlarda.
Bundan 40 yıl önce, henüz yurt içi turizm çok fazla bilinmiyor iken, sahillerimiz beton yığını haline gelmemiş ve bakirken yaptığımız bir gezi sırasında tanışmış idim Finike ile. Bir ailenin, evinin bir odasına koyduğu iki tane somya ile pansiyonculuk yapmaya çalıştığı zamanlardı. Bomboş kocaman bir kumsal hatırlıyorum o yıllardan.
Gece girdiğimiz Finike ise ışıl ışıldı. İnterneti olan oturulacak bir yer aradık. Sonunda hem bir şeyler içebileceğimiz, hem de yazılarımı yazabileceğim Nur pastahanesi önünde, yol kenarında durduk.
Ne yazık ki bu keyif, saat 24.00 de, pastahane kapanıp, internet kesilene kadar sürdü. İnternet olmayınca, yol kenarında kalmanın bir anlamı olmadığını düşünüp, pastahanenin arka tarafında bulunan parka yerleştik.
Sabah gözlerimizi harika, yemyeşil bir alana açtık. Elektrik alabileceğimiz, tuvaletleri de olan tertemiz bir park alanı.
Bu park, “Likya yolunun turizme kazandırılması” amaçlı düzenlenmiş. Herhalde, parkın içine yerleştirilen, Likyalılar dönemini hatırlatan objelerin, “Likya yolunda yürüyüş” turizmine, özendirme sağlayacağı düşünülmüş olsa gerek.
Aynı zamanda park, spor, eğitim ve kütüphane gibi olanakları da içinde barındırıyor.
Parktaki banklarda oturduğunuzda, Mehmet Akif’ in bir şiirini veya Zeki Müren’ in bir şarkısını dinleyebiliyorsunuz. Bu muhteşem kütüphanede ise, bağışlanan kitaplardan birini okurken, ikram edilen sıcacık poğaçalara eşlik eden taze çayınızı yudumlayabiliyorsunuz. Ben de Yılmaz Özdil’in muhteşem, “Mustafa Kemal” kitabını hediye ederek, kütüphaneye gelen gençlerin, okumasına vesile olacağımı düşündüm. Ayrıca Antalya Büyük şehir belediyesi size 600 dakika bedava internet de sağlıyor.
Kütüphanede tanıştığımız Aslı ve Ayşegül hanımı tanımak da ayrı bir sevinç vesilesi oldu. Bu güler yüzlü ve aydın kadınlar ile ettiğimiz sohbetler, Finike’ de geçirdiğimiz günlere renk kattı. Anladığımız kadarı ile Finike’de çok fazla iş imkanı olmaması en büyük problem.
Sadece bir gece geçirmek için uğradığımız Finike’ den kolay kolay ayrılamadık.
Parkta yaptığımız yürüyüşlerin her anından keyif aldık.
Her sabah balık avlamaya gelen köpekleri ilgi ile izledik. Buralarda en çok yalancı mercan balığı varmış.
Setur Marina, Finike’ye ayrı bir canlılık katıyor.
Bu trawler tekne ise, benim idealimdeki tekne. İnşallah bir gün almak nasip olur.
Finike’de deniz çok sığ. İkimizde derin sulardan hoşlandığımız dan, marinanın arkasındaki kayalıklara yapılmış merdivenlerden denize giriyoruz.
Finike’nin en güzel koylarından olan, 8.5 hektarlık Barbaros Hayretin Koyu Mesire alanı,kadınlara özel plaj haline getirilerek, “Finike Altuncan Hatun Kadınlar Plajı” adını almış. Üstelik bu, Finike’nin 3. kadınlar plajı imiş. Bu açılan plajlar ile ilgili olarak Finike’de yaşayan kadınlar ile konuştuğumda, doğrusu kadınların,” illa da kadınlar plajı isteriz” gibi bir istekleri olduğu kanısı bende uyanmadı. Ayrıca 4,5 trilyon gibi bir paraya mal olmuş.
Cumartesi günleri Finike’de pazar kuruluyor. Adını duymadığım meyveler gördüm burada. Papina gibi.
Bir akşam, balıkçılar kahvesinin olduğu yerde bulunan Hasan Ustaya yanık dondurma yemeğe gittik ve pişman olduk. Bence denemeyin bile. Belki şimdiki sahiplerinin dedelerinin zamanında tadı çok iyi imiş ama, şimdi rezalet. Yanık dondurma adı, dondurma yapılırken sütün yakılması yüzündenmiş. Ama bizim yediğimiz- bu arada internette buranın çok meşhur olduğu yazıyor- malzemeden o kadar çalınarak yapılmıştı ki, sanki süt yerine suyu yakmışlar gibi idi.
Neden Türkiye’ de çok uzun süreli devam eden işletmeler olmadığının, canlı kanıtı gibi idi.
Son gece arkamıza bir çekme karavan yanaştı. Karavanlarını 1 ay kadar önce almışlar. Böylece Reyhan Hanım ve Ali Bey ile tanışmış olduk. Birlikte keyifli bir gece geçirdik. Ne yazık ki aynı gece parka gelen sarhoş bir kaç genç yüzünden keyfimiz kaçtı.
Tekrar yola çıkma zamanı geldi. Tam toparlanıp çıkıyorduk ki Lara’ da tanıştığımız Alev Hanımlar geldi. Elmalı yolu üzerinden Finike’ye inmişler. Ben Avlan Gölü’ne gitmeyi çok istiyordum. Onlar ise, gitmemize değmeyeceğini, gölde su kalmadığını, kurumuş olduğunu söylediler. Çok yazık…………….
Vedalaşıp, başka yerlerde karşılaşma dileği ile yola koyulduk.