KASABALILAŞMAK
- 3
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Biliyorsunuz İstanbul’ da tam bir beyaz yakalı gibi yaşarken, ani bir kararla Kozak yaylasına taşınmış ve burada bir çiftlik yaşamı oluşturarak, doğa ile iç içe yaşamayı seçmiştik.
Ben buraya gelirken çok farklı hayaller kurmuştum.
Köy yaşamının bir parçası olduğunu düşündüğüm değişik şeyler öğrenecektim.
Mesela kilim dokumayı öğrenmek, en büyük isteğimdi. Ama üzülerek gördüm ki buralarda kimse kilim dokumuyor. Kilim dokuma tezgahları ortadan kalkalı çok olmuş.
Köylüler şehirli gibi yaşama peşinde.
Mümkün olan her yere beton döküyorlar, böylelikle çamurdan kurtulduklarını düşünüyorlar.
Kilimlerin yerini makine halıları almış, hatta onları da kendileri temizlemek yerine, yılda iki kere köyleri dolaşıp, halı yıkama işi yapan insanlara veriyorlar.
Ben güneşte doğal reçel yapmayı öğrenme peşinde koşarken, Onlar kolay reçel yap denilen malzeme ile reçel yapıyorlar.
Biz bahçemizde hiç ilaçlama yapmadan, organik sebze yetiştirmeye çalışırken, Onlar tarlalarını ilaçlıyorlar.
Biz kentten kaçıp köylere yerleşirken, köydeki gençler evlenip Bergama’ ya yerleşme peşindeler.
Böylece hayalimizdeki köyler, çirkin kasabalara dönüşüyor.
Geniş arazilerde tek katlı şirin köy evlerinde yaşamak yerine, illa evlerin üzerine kat çıkma peşindeler.
Şehirli gibi yaşama arzularını kendi yaşam kültürleri ile bağdaştıramadıkları için de, ortaya tuhaf bir görüntü, tuhaf bir yaşam biçimi çıkıyor.
100-150 kişinin yaşadığı küçücük köylerde yeni anne olanlar, son model bebek arabası almak peşinde koşuyor. Önemli olan bebek arabasına ihtiyacı olup olmaması değil, komşulara karşı, bebek arabasına sahip olma üstünlüğü.
Alabilecekleri en gösterişli mobilyaları alıyorlar ama, tek bir odanın içinde yaşamaya devam ediyorlar. Masaları var ama, yer sofrasında yemek yiyorlar.
Böylece ne köylülükten kurtulabiliyorlar, ne de kentli olabiliyorlar.
Ortaya çıkan sonuç, korkunç bir ortada kalmışlık, yarım kalmışlık duygusu veren, zevksiz bir kasabalılık.